6 Şubat 2013 Çarşamba

KARADENİZ TURU-TRABZON/SÜMELA

Merhaba, gezi notlarımda en son Karadeniz turu kapsamında yaptığımız Ordu'yu anlatmıştım. Sıra geldi hamsinin başkenti Trabzon'u anlatmaya. Trabzon'un bizim için önemli olan diğer bir tarafı babamın doğup 3 yaşına kadar yaşadığı yer ve memleketimiz olması. Trabzon'u ilk 15 yaşımda görmüştüm. Daha sonraları iki kere daha gitmiştim ama en kapsamlı görme şansım bu sefer kiydi. Daha öncekiler daha çok akraba ziyaretleri ağırlıklıydı. 
Trabzon Karadeniz bölgesinin Samsun'dan sonra gelen 2. büyük kentidir. Oldukça da modern bir şehir.     
Diğer Karadeniz şehirleri gibi yeşil ağırlıklı bir yer. Gerçi çarpık yapılaşma burada da bazı yerlerde yüzünü gösteriyor. 
İlk olarak Atatürk köşkünü ziyaret ettik. Trabzon'un 7 km. güney batısında, Soğuksu tepesinde yer alan Atatürk Köşkü şehrin bir simgesidir. Köşk, 1903 yılında Konstantin Kabayanidis isimli bir Rus tarafından yapılmış, 1916-1918 yıllarındaki işgal sırasında Rusların karargahı olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra mülkiyeti hazineye geçmiş, Atatürk'ün 15 Eylül 1924'te Trabzon'u ziyaretinde de O'na hediye edilmiştir. Atatürk, Trabzon'a 1930 ve 1937 yıllarındaki gelişlerinde burada kalarak vasiyetinin bir bölümünü yazmıştır. Atatürk'ün ölümünden sonra köşk, kızkardeşi Makbule Atadan'a geçmiş. 
         17.4.1943'te de Trabzon Belediyesi'nce kamulaştırılmıştır. 1964 yılından itibaren Müzeye dönüştürülmüştür. İçeri de fotoğraf çekmek yasak olduğundan maalesef görüntü yok.
Daha sonra Ayasofya Müze'sini gezdik. Trabzon Ayasofya Kilisesi İstanbul'un Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında yeni bir devlet kuran Kommenos ailesinden Kral I. Manuel ( 1238- 1263) tarafından 1250 - 1260 yılları arasında yaptırılmış olan manastır kilisesi.
Bölgenin 1461 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmesine kadar geçen dönemde önemli bir kilise olan Ayasofya, bu tarihten sonra da önemini koruyarak faaliyetlerine devam etmiştir. Ancak 1670 yılında görülen ihtiyaç üzerine camiye çevrilmiş ve 1864 yılında da restore edilmiştir.
Dünya Savaşı yıllarında Ruslar tarafından işgal edilen Ayasofya, askeri karargah, hastane, depo ve savaştan sonra yine cami olarak kullanılmıştır. 1958 - 1962 yılları arasında Edinburg Üniversitesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü işbirliği ile restore edilerek, 1964 yılında müzeye çevrilmiştir.
Bu kadar yer dolaştıktan sonra doğal olarak acıktık tabi. Trabzon da Akçaabat'da ne yenir? Tabi ki Akçaabat köftesi yenir. Akçaabat köftenin de en iyisi Nihat usta' da yenirmiş dediler. Yedik çok da beğendik. Bu köftenin en büyük özelliği hafif sarımsaklı olması.
Daha sonra laz böreği yedik. Bakmayın siz adının börek olduğuna aslında o bir tatlı.  Karadeniz kökenli biri olarak ben böreğin aslında bir tatlı olduğunu biliyordum. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarım börek niyetine ilk dilimlerini yediklerinde çok şaşırdılar. Sonra tatlı olarak yemeğe devam ettiklerinde  çok da beğendiler.
Laz böreği temelde baklavaya benzemekle birlikte , içinde muhallebi var. Evet yanlış okumadınız , bildiğimiz muhallebi. Üstüne de şerbet dökülünce, gerisini siz hayal edin artık.
Yemeğimizi yedikten sonra Trabzon merkezde kalacağımız otelimizin yolunu tuttuk.
Ertesi sabah  Sümela' ya doğru yol aldık. Sümela Manastır'ını  daha önce gördüğüm için neyle karşılaşacağımı biliyordum. Ama arkadaşlarım görmemişti. Sümela ilk görende çok büyük bir şaşkınlık yaratır. O günün şartlarında ve insan gücüyle bu yapının koca bir dağın ortasına nasıl yapıldığını hayal etmeye çalışırsınız. 
Sümela Manastırı Trabzon ili, Maçka ilçesi, Altındere köyü sınırları içerisinde yer alan Panagia (Meryemana) deresinin batı yamaçlarında Mela (Yunanca siyah)tepesi üzerinde deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte yer alan bir Rum manastır ve kilise kompleksi olup, tam adı Panagia Sumela veya Theotokos Sumela'dır. 
Sümela Manastır'ının  muhteşem manzarası.  
Rivayete göre; Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atina'dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip tarafından kurulmuş olan manastır 6. yüzyılda İmparator Justinianus'un manastırın onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine generallerinden Belisarios tarafından tamir edilmiştir. Sümela Manastırının şimdiki durumuyla varlığını 13.yüzyıldan itibaren sürdürdüğü bilinmektedir. 
Manastırın iç kısmından  bir görünüm.
Sümela Manastırında yer yer sökülerek alınmış olan ve oldukça harap bir görünüm taşıyan fresklerde işlenen başlıca konular İncil'den alınmış sahneler, Hz. İsa ve Meryem Ana hayatıyla ilgili tasvirlerdir.
Rehberimiz, isteyenlerin  manastırın yanındaki patika yoldan aşağıya doğru yürüyerek inebileceğini söyledi. Bizde öyle yaptık. İyi kide yapmışız.
Bendeniz bu ağaçları çam zannederdim. Ama ladin ağaçlarıymış. Bunu da öğrenmiş oldum :)
                                      Aşağıya inerken kafamızı kaldırdığımız da görünen muhteşem manzara...
Evet Sümela'dan sonra istikametimiz Hamsiköy. Bilenler bilir ki Hamsiköy'ün mangalı ve muhteşem sütlacı meşhurdur. 

                       Hamsiköy manzarası eşliğinde yeşile doya doya bakarak yemeğimizi yedik...
            İşte meşhur Hamsiköy sütlacı. İddia ediyorum hiç bir yerde böyle sütlaç yememişinizdir..
                                                                  Hamsiköy' den genel bir görünüm...
Karadeniz mimarisinin en güzel örneklerinden biri, restore edilmiş Memişağa konağı. Günümüzde çay evi olarak kullanılıyor. Biz vardığımız da kapalı olduğu için içini maalesef göremedik...
Üstteki fotoğrafta ki bir cami ama öyle bildiğiniz cami mimarilerinden değil. Karadeniz insanının üstün zekasının bir örneği. Alan sorunu yaşadıkları için yapılmış bir apartman cami. Dünyanın başka hiç bir yerinde böyle bir cami göremezsiniz :)
Trabzon'un takılarda hasırı, telkarisi birde bu yöreye ait  kazaziyesi meşhurdur.
    Kazaziye modellerinden bir kaçı.  Hürrem'de Muhteşem Yüzyıl dizisinde bu takılardan kullanmış..
Trabzon'un Sürmene ilçesinin bıçakları çok meşhurdurSürmene'de bıçakçılık ve demir madeni işletmeciliği bundan tam 3000 yıl öncesine dayanmaktadır. Demir madeni uzun yıllar önce kapanmasına ragmen bu madenlerin etkisi olan metal işletmeciligi günümüze kadar artarak devam etmiştir. Çeşitli tarihi kaynaklarda bundan söz edilmektedir. Örneğin Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde Gemilerini Yeniay limanında tamir ettikleri ve kesici aletlerini de Sürmene'de demir ustalarına bileylettiklerini yazmaktadır.
 İşin özü Sürmede'de bıçakçılık tarihi çok eskilere dayanmakta olup uzun yıllar boyunca oluşan bir kültür ve teknikle beraber son sistem teknikle beraber günümüze gelmiştir. Bıçakçılık Sümene'de bir yaşam tarzı, bir kendini ifade etme şeklinde oluşmuştur. Usta bıçağı yaparken Karadeniz'in yaşam koşullarının gereği olan sert, dayanıklı, eğilmez, kırılmaz ve çok keskin yapmak zorunluluğunu aynen ürüne yansıtmaktadır.
Trabzon gezimizi burada tamamlayıp, akşam kalacağımız otelimizin yolunu tutuyoruz.
Devamı var :)

4 yorum:

  1. Çok teşekkürler adeta bizi de turunuza çıkarttınız:) çok faydalı ve keyifli bir yayın olmuş.. inşallah haziran ayında trabzon-rize'ye yakından bakma fırsatı elde edicem ben de.. sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. gitmiş gibi olduk ama gözüm kaldı o yerlerde yolları çok uçurum diyorlar korkuyorum yaa

    YanıtlaSil
  3. kız sen naptın?
    benim mmelketimi gezmişsin :))
    çok özlemişim valla <:)
    senin fotolarla hasret giderdim :)
    teşekkürler............

    YanıtlaSil
  4. harika yerler mutlaka görmek lazım...

    Sevgiler
    evren

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...